28 Ağustos 2013 Çarşamba

WHO AM I

   Kimim ben? Kimin için yaşıyor, kimin için nefes alıyorum? Beni ben yapan ne? Neden büyük bir karmaşa içerisindeyim? Niye susup, niye ağlıyorum? Kime kızıp, kime gülüyorum? Neden birini görünce gülümsüyorum? Neden beni sadece o gülümsetebiliyor? Hep bir karmaşa hep çıkmaz sorular içindeyim. Kim olduğumu, kimin için yaşadığımı bilmiyorum.   


  Nefes alıyorum, yaşamalıyım. Neden yaşamalıyım? Sanırım bunu da bilmiyorum. Ama neden gülümsediğimi biliyorum. Çünkü onu görünce kendimi kaybediyorum. Aslında kendimi kaybetmiyorum. Kaybettiğim ruh kimliğimi buluyorum sanki. O gülünce dışa vuramadığım kahkahalarım yankılanıyor içimde. Duyabiliyorum. Sonra onun üzgün olduğunu görüyorum. İçim parçalanıyor. Sanki bir parça kopuyor kalbimden. Canım yanıyor. Acı çekiyorum. Yaralanıyorum. Kırılıyorum. Ama ona tekrar bakınca gözlerinde bir ışık görüyorum. Bir umut ışığı. Hala umut var diyorum. Avutuyorum kendimi. Yüzüme gülümseme yerleştirmeye çalışıyorum. Başaramıyorum. Oradan yavaşça uzaklaşıyorum. Onu görünce içim gidiyor. Ama yine görmek istiyorum. Yine, yine ve yine. Sonra yine onu görüyorum. Bu sefer gülümsüyor. Gözlerinde ki o ışık sönmemiş hatta kocaman bir ateş olup parıldıyor, yolumu aydınlatıyor.  Mutlu oluyorum. Gülümsüyorum. Aslında ona bakınca benliğimi buluyorum.

WE ARE ORDINARY


Bazen kendi iç dünyamın boş denizlerinde kayboluyorum. Bağırıyorum, haykırıyorum, ağlıyorum. Ama olmuyor. Nedenini bilmediğim bir şey engel oluyor. Hükmediyor sanki düşüncelerime, kalbime. Kendime kızıyorum, üzüyorum kendimi ‘Aptalsın, sen kendine ne sanıyorsun?’ diyorum. Zaten hepimiz birer nokta değil miyiz? Kendimizi her zaman en büyük, en güçlü görüyoruz. Her şeyin ‘en’i biziz. Hayır! Bizler birer noktayız. Uçsuz bucaksız bir sahildeki bir kum tanesi ya da sonsuz evrendeki sönük bir yıldız. İster en dipte, ister zirvede olalım, bizler birer noktayız. Boş anlamsız ve gereksiz bir nokta.

27 Ağustos 2013 Salı

PEOPLE

İnsanlardan nefret ediyorum. Çünkü onlar hiçbir şeyi anlamadan, dinlemeden, hiçbir şey bilmeden konuşmayı seviyorlar.

  Bazı insanlar; diğerlerini kırmayı, fikirlerine saygı göstermemeyi çok iyi biliyorlar. Bundan nefret ediyorum. Neden yüzeysel olarak yargılanıyoruz ki? Yaşadığımız hiçbir şeyi bilmeden konuşuyorlar. Aslında konuşmuyorlar. Kırıyorlar, parçalıyorlar. Paramparça oluyoruz. Milyon kere parçalanıyoruz.


  Peki ya neden parçalanıyoruz? Neden kırılıp kime üzülüyoruz ki? Kendini bir bok sanan ve sana ‘güzel değilsin, çok çirkinsin’ denildiği için mi bu kadar çok üzülüyoruz? Sen bunlara sadece gülümse. Çünkü gülümsemek seni dünyanın en güzeli yapar. İçten bir gülümseme yerleştir yüzüne ve sen öyle bir gülümse ki dayanamasınlar. Seni kıramasınlar, üzemesinler, parçalayamasınlar. Unutma seni sen yapan kendindir, içindekidir. Yüzün seni sadece temsil eder ve kim olduğunu ayırmaya yarar. Yüzün sadece bir maskedir. İçindeki güzelliği gizleyen bir maske. O güzelliği ortaya çıkarmak için gülümse. İşte sen busun. Kendini üzme. Üzmelerine sakın izin verme. Çünkü sen çok değerlisin. Sen en büyük hazineye sahipsin. Bir gülümsemen var senin ve o gülümsemen ile binlerce insanı gülümsetebilirsin.

3 Ağustos 2013 Cumartesi

HAYLEY JAY / HAYLEY SHADY

Hayley, o her zaman enerji dolu, çok hiperaktif, etrafına mutluluk saçan biri. Moraliniz mi bozuldu? Hayley’in coverlarından birini dinleyin. İyi hissetmek mi istiyorsunuz? Hayley’in yazılarını okuyun. Gülümsemek mi istiyorsunuz? Hayley ile konuşun. O arkadaşlarına o kadar değer veriyor ki moralinizi en üst seviyede tutabilmek için elinden geleni değil, elinden gelenin de fazlasını yapar.
Bir sürü arkadaşınızın ya da seveninizin olması gerekmez mesela. Hayley’den birkaç tane olsa yeter. Diğerlerinin eksiğini hissetmezsiniz bile. Mesafeler önemli değildir. Çünkü siz onun varlığını, sizinle birlikte olduğunu hissedersiniz zaten.
Hayley öyle bir şey ki bağımlılık yaratıyor sanki. Onunla konuşmazsanız eksiklik hissediyor, tüm gün mutsuz geziyorsunuz. Ama sonra adını görüyorsunuz ve yüzünüze bir gülümseme yayılıyor. Yeniden mutlu oluyorsunuz. Her zaman sizinle konuşmasını istiyorsunuz.
Bağımlılık daha da ilerliyor ve bu sefer mesafelere lanetler etmeye başlıyorsunuz. Onun gülüşü sizinde gülüşünüz olmaya başlar. Hayley diye yatıp Hayley diye kalkarsınız. Siz mutsuz olduğunuz zaman o, sizden daha da mutsuzdur. Çünkü o sizi anlayacak en doğru insandır. Ki onu tanıdıktan sonra bunu siz de anlarsınız.
Çoğu popülerin aksine o asla şımarık ve bencil değil. Aksine fazlasıyla paylaşımcı ve arkadaş yanlısıdır. Kendini asla beğenmez (şımarıklık anlamında) ve mükemmel olduğunu kabul etmeyecek kadar da mütevazı biri. Yoksa harika bir varlık mı demeliydim?
Benim hiç kız kardeşim yok. Olmasını ister miydim? Belki. Ama eğer o kişi Hayley olsaydı kesinlikle hiç düşünmeden Hayley olsun derdim. Düşünme fırsatım olsa da Hayley derdim. Yani konunun düşünmekle bir alakası yok.
Yani kısacası Hayley gibi bir dostunuz varsa hep mutlusunuzdur. O varken mutsuz olmanız imkânsız. Seçose Hayli’m

2 Ağustos 2013 Cuma

HURTS ARE UNDERGO



                                           

 Mutsuz olmayı kimse hak etmez. Ama nedense çoğu zaman mutsuzuzdur. Mutlu olduğumuz anlar azdır mesela. Ya da içten gülümsediğimiz zamanlar. Nedenini bulmaya çalışırız. Her şeyin yolunda gitmesi için uğraşırız. Uğraştıkça bocalarız. Daha da kötüleşir her şey. Mahvederiz. İşler daha da karmaşıklaşır. Bir çıkmaza girer. Sonumuzun geldiğini düşünürüz. Daha sonra ‘neden sadece ben acı çekiyorum’ diye sorarız kendimize. Kendimize zarar vermeye başlarız. Acı çekmek hayatımızın bir parçası olur resmen. Mazoşistleşiriz. Ama, ama sonra biri çıkagelir ve tüm hayatımızı baştan değiştireceğini düşünürüz. Tekrardan hayata dönmeye başlarız. Tekrar çabalarız. Ama bu sefer yalnız değil. Bizi yeniden yaşatacak ve geçmişi unutturacak biriyle. Önce elini uzatıp o zifiri kör kuyudan çıkarır bizi. Gülümser. O gülümsedikçe biz de gülümseriz. Yaşamaya yeniden başlarız. Yaşama inanmaya başlarız. Ve her şeyin üstesinden el ele geliriz. O kişi hayatımız olur artık. Vazgeçemeyiz, kopamayız. Bir parçamız olmuştur artık. Zor zamanlarda onun kanatlarının altına sığınırız ürkek bir kedi yavrusu gibi. Korumasız hissettiğimiz zaman gülümsemesi aklımıza gelir. Ve her şey o gülümsemeyle değişir. Unutmayın her şeyin üst üste geldiği zaman, kaderinizin değişeceği zamandır. Ve Zülfü Livaneli’nin de dediği gibi ‘Bir insanı sevmekle başlayacak her şey’. Sevin, sevmekten korkmayın. Aşık olun. Mutluluğu aşkta bulacaksınız.